Bir milletin kültürünü kontrol etmek, o milletin dilini kontrol etmekle; bir milleti imhâ ise nesilleri mâzisinden, tarihinden ve bilhassa millî ve mânevî değerlerinden koparmakla mümkündür. B.Lewis
Bildiğiniz gibi Avusturalya'da yaşayan yerli halk Aborjinler adıyla anılır. Aborjin'ler ilkel bir ırk olarak anılsa da, yapılan araştırmalar yaşam biçimleri ve ritüellerine bakıldığında düşünsel anlamda oldukça ileri bir medeniyet olduklarını ortaya koymuştur. Aborjinlerin bu yönüne işaret eden bir çok hikayeye farklı kaynaklarda rastlamak mümkündür. Bunlardan bir tanesi de Aborjinlerin ergenlik çağındaki erkeklerinin "Şarkı Rotaları" adını verdikleri bir geleneksel yürüyüşü anlatır.
Avusturalya Aborjin'leri toprağa derinden bağlıdırlar. Ergenlik çağındaki erkeklerin ATALARININ izini sürdüğü bir yolculuk olan yürüyüş, Aborjin medeniyetinde önemli bir yere sahiptir. Gençler Avusturalya'yı bir uçtan diğer uca yürürken yol boyunca önceden belirlenmiş yerlerde molalar vererek bir dizi geleneksel tören gerçekleştirirler.Ergen gençlerin olgunluklarının sınandığı çeşitli aşamaları da içeren bu çetin yolculuk, yürüyüş sırasında söylenen şarkılar ve törenler ile özdeşleştirildiği için, gençlerin yürüyüş sırasında izledikleri rota "Şarkı Rotaları" adıyla da anılmaktadır.
Yukarıda da bahsettiğim gibi yolculuk rotası Avusturalya'yı bir uçtan diğer uca kadar kateder; ayrıca sulama kuyularını, mağaraları, yön bulmaya yardımcı belli başlı yerleri ve çeşitli kabileler için büyük önem taşıyan besin kaynaklarını birbirine bağlayan bir hattı takip eder. Genç erkekler, toprakları ve atalarıyla eski ritüeller aracılığıyla ilişki kurarak aylar geçirirler; toprak sayesinde hayatta kalabilmeyi, yalnızlığın huzuruna ve memnuniyetine erişmeyi öğrenirler. Genç erkeklerin bu yolculuktan yetişkin birer birey olarak dönmeleri umulur.
En az kırk bin yıldır Avusturalya kıtasında yaşadıkları tahmin edilen ve dünyada varlığını sürdüren en eski topluluklardan olan Aborjinler; bu anlamda insanın en eski geçmişini, inançlarını, geleneklerini, yaşam ve üretim biçimlerini, özetle tüm nitelik ve niceliklerini gözler önüne seren canlı tarih sayılırlar. Evrende insanlık tarihinin bilinen ve halen varlığını sürdüren en eski topluluklarından olan aborjinler bu vasfını yukarıda bahsettiğimiz kısa hikayeye borçludur diyebiliriz.
Tam anlamıyla bir ulusal hafıza aktarımı denebilecek "Şarkı Rotaları" adı verilen bu yürüyüş, genç neslin, atalarının izinden giderek, geçmişlerini unutmadan, geleneklerine bağlı kalarak, geleceği imar ettikleri bir ritüeldir. Bu ritüel sayesinde Aborjinler, nesiller arasında bir köprü oluşturmuş ve ulusal hafızalarını nesiller boyu birbirlerine aktararak, yetişen genç nesillerin, topluluğun kaderini belirleyecek doğru kararları alabilecek olgunluğa erişmelerine fırsat yaratmışlardır.
Bu hikayenin ya da Aborjin geleneğinin günümüzdeki bir çok kurumda örnek alınması gereken bir ritüel olduğuna inanıyorum. Ülkemizde faaliyet gösteren işletmelerin %80'e yakının aile işletmelerinden oluştuğu hepimizce biliniyor. Ekonominin motoru niteliğindeki aile işletmelerinde yaşanan en büyük sıkıntılardan birinin kuşaklar arası geçişte yaşanan devir problemleri olduğu, geçişi başaramayan bir çok kurumun başarısızlıkları da düşünülecek olursa, Aborjinlerden bu konuda almamız gereken dersler olduğu gün gibi ortada.
Sadece kurumlar olarak bakmayın, "Şarkı Rotaları" adı verilen bu yolculuk, birçoğunu etiketleyip X, Y, Z harfleri olarak tanımladığımız genç kuşaklarımızın hem ebeveynleri ile olan ilişkilerinde, hem çalıştıkları kurumla olan ilişkilerinde hem de öğrencilik hayatı boyunca öğretim kademesi ile ilişkilerinde yaşanan olumsuzluklara çözüm teşkil edecek birçok temel felsefeyi de bünyesinde barındırmaktadır.
Yeni yetişen nesillerin ataları olarak, bizlerin üzerine oldukça önemli sorumluluklar düşüyor. Hayat mücadelesi adını verdiğimiz bahaneden ve yoğunluktan fırsat bulup gelecek nesillerle aramızdaki kuşak ve anlayış farklarını kapatacak, onları daha iyi anlamamızı kolaylaştıracak, onların da bizim geçtiğimiz aşamaları deneyimleyebilecekleri, bizim geçmişte yaşadığımız hatalardan ders çıkarıp geleceklerini imar edebilecekleri ve bizi daha iyi anlayabilecekleri yürüyüşlere ihtiyacımız var. Bu yürüyüş için zaman ayırmak, plan yapmak ve harekete geçmek şart. Aksi takdirde başımıza geleceklerden şikayetçi olmanın kimseye bir faydası olmuyor, olmayacak.
Şimdi hem kendime hem de sizlere soruyorum, bilgisayar ekranları, akıllı telefonlar ve klavyeler arasına sıkışmış ruhların kendilerini tanıma fırsatını onlara nasıl sunabiliriz konusunda kaçımız düşündü ya da kaçımız harekete geçti? Sorarım sizlere hangi etnik kimlik olursa olsun, kaçımız bir soy ağacı çıkartıp çocuklarımıza köklerimizi, atalarımızı ve atalarımızın yaptıklarını anlatmak için zaman ayırdı? Kaçımız çocuklarımızın bunu deneyimlemesi için fırsat yarattı? Kaç çocuk büyük büyük büyük dedesinin ya da nenesinin kim olduğunu bilir? Kaçımız gelecek nesillerin kulaktan dolma hikayelerle değil de, Aborjinlerde olduğu gibi gerçek hikayelerle, gerçek yolculuklarla tarihi öğrenmelerine fırsat tanıdı? Kaçımız...
Bir saniyecik okumayı bırakın ve düşünün, bugün, tam da şu anda hafızanızı kaybetseydiniz, geçmişteki yaşadıklarınızı ve kim olduğunuzu bilmeseydiniz ne yapardınız ve ne hissederdiniz?
Atalarımızın dediği gibi unutmamak gerekir ki;
"Ne ekersek, onu biçiyoruz."
Yorumlar
Yorum Gönder