“Etkili bir insan olmak ve
insanlar üzerinde olumlu etki bırakmak istiyorsanız, onların arasına karışmalı
ve gerçekten hayatlarına dahil olmalısınız. “ John C. Maxwell
Geçtiğimiz hafta sonu Cumartesi
günü önemli bir toplantı için İzmir’den Adana’ya seyahat etmek durumundaydım. Sabah
06:45’te hareket edecek uçağımı hafta için yoğun çalışmanın verdiği yorgunluğu
etkisi ile uyanamayıp kaçırdım. Fakat bir kere söz vermiştim ve orada
olmalıydım. Bu sorumluluk ve görev bilincinden hareketle sonraki uçuşlarda yer
aradım. En erken bulduğum uçuş maalesef aktarmalı idi ve ancak öğleden sonra
orada olabilecektim. Toplantıyı biraz erteleyerek de olsa hedefime ulaşmıştım.
Öğleden sonra Adana’ya indim ve söz verdiğim üzere bir grup genç arkadaşımla 4 saatlik uzun ve verimli bir toplantıya imza attım. Toplantı çıktılarının somut eylem adımlarına dayanıyor olması toplantının ne kadar verimli olduğunun bir diğer göstergesi idi.
Asıl değinmek istediğim konu ise
toplantı sonrası yaşadıklarım.
Uçak saatime az kalmış olmasına
rağmen Adana’nın o meşhur kebabından yemeden ayrılmak olmazdı. Sabah ki uçağı
kaçırmanın stresi ve günün yorgunluğu ile gerilen bedenimi ve midemi, zafer
kazanmış bir komutan edası ile ödüllendirmenin zamanı gelmişti.
Toplantıya katıldığım ekibin
organize ettiği mekana ayak bastık. Zamanımızın azlığı konusunda uyarıyı
yaptıktan sonra beklemeye başladık. Rezervasyon nedeniyle masamız ve servisler
hazırdı. Her şey mükemmel görünüyordu. Beklerken dikkatimi çekti. Mekan
yaklaşık 50 – 60 masadan oluşuyordu. Tam yemek saati ve neredeyse her masada birkaç
kişi vardı. Bizim masa mevcudu 12 kişiden oluşuyordu.
Bir arı gibi mekanın içerisinde
basmadık alan bırakmayan servis elemanları, şef garsonun maestro edasındaki
yönetimi ile mükemmel bir hizmet sundular. Tam bir takım çalışması, herkes
görevinin bilincinde ve şef garson hem yönetiyor hem de destekliyor. Uzun
zamandır bu kadar istekli ve her biri bu kadar motive takım görmedim
diyebilirim. Belki yaptıkları iş o kadar karmaşık olmayabilir ama onlar
küçümseyip boş vermek yerine bulundukları yerde ve yaptıkları işte mükemmele
ulaşmayı hedeflemişlerdi besbelli.
Nefis kebaplarımız soğutulmadan
kalabalık masaya aynı anda servis edildi. Zamanımızın kısıtlı olduğu bilgisi
yerine ulaşmıştı. Hepimiz keyifliydik ve midemize ettirdiğimiz bayramın tadını
çıkarıyorduk. Derken şef garson yanımıza geldi. “Efendim yemeklerinizi
bitirdiğinizi görüyorum. Arzu ederseniz sizi arkadaki tatlı masasına alalım.” Dedi.
Başımı çevirdiğim anda 12 kişilik
servis açılmış ve tatlı servisi dağıtılmış masayı gördüm. Hizmette sınır yoktur
kelimesinin karşılığı bu olsa gerek. Tatlı masası kavramına hepimiz çok güldük
ama servisin bu kadar hızlı ve bu kadar organize olması da bizi bir o kadar
keyiflendirmişti. Kısacası her şey mükemmeldi.
Şikayet etmeden, burun
kıvırmadan, şevkle ve heyecanla yapılmış bir iş ve onun ardındaki mutluluk
tablosu. Ayrılırken şef garson tarafından kapıya kadar uğurlandık ama fazla
kalmadan nezaketle yanımızdan ayrıldı. Neden mi ? Servis aksamamalıydı.
Danışmanlara, eğitimcilere ve
diğer destek aldıkları kurumlara ciddi rakamlar ödeyen büyük kurumsal yapılarda
göremediğimiz takım çalışmasının ve mükemmel liderliğin örneğini, kendi çapında
böyle bir mekanda görüyor olmak enteresandı. Umarım kısa zamanda büyük
plazaların yüksek katlarındaki, güzel manzaralı ofisleri olan, dolgun maaşlı yöneticilerimiz
de, asıl mevzunun bu olduğunu, toplantılar ve meşguliyetlerin arkasına saklanmaktan vazgeçerek, kafalarını çıkarıp takımlarının hayatlarına dahil olmaları gerektiğini
anlarlar.
X kuşağını, Y kuşağını ve hatta gelen Z kuşağını anlamak için önce insanı anlamak lazım ne dersiniz ?
X kuşağını, Y kuşağını ve hatta gelen Z kuşağını anlamak için önce insanı anlamak lazım ne dersiniz ?
Yorumlar
Yorum Gönder