TURNA BALIĞI SENDROMUNUN KURBANI OLMAK


Uzun süredir üniversitedeki laboratuvarında çalışıyordu. Berlin’deki Humboldt üniversitesinden 1849 yılında mezun olduğu günden bu yana birçok araştırma yapmıştı elbet, ancak bu sefer ki bir başkaydı. Uykusuz ve yorgun geçen onca zaman sonra artık sonuca yaklaştığını hissediyordu.

Yaklaşık 3 hafta önceydi. Karl, üniversitedeki laboratuvara büyük bir akvaryum kurdu ve içini birebir deniz ortamı oluşturacak şekilde tasarımladı. Ardından denizlerin hırçın çocuğu etçil Turna Balığını akvaryumun içerisine koydu. Turna balığının etçil beslenen bir balık türü olması, araştırma için seçilmesinin en önemli sebeplerindendi ve saldırganlığı da cabası. Karl, etçil olan Turna balığını akvaryuma koyduktan hemen sonra küçük balıkları da akvaryuma bıraktı. Turna balığının ne yapacağını merak ediyordu.  Turna balığı hiç vakit kaybetmeden atılan tüm balıkları 2 dakika gibi kısa bir sürede çoktan yiyip sindirmişti bile. Beklenen olmuş ve Turna balığı görevini tamamlamıştı. Karl bir sonraki aşamaya geçmek için sabırsızlanıyordu.

Karl, ertesi sabah, aç olan turna balığının bulunduğu akvaryumun tam ortasına bir kavanoz yerleştirdi ve bu sefer, küçük balıkları kavanozun içine bıraktı. Sabah kahvaltısına doğru hızla yüzen Turna balığı, ilk atağında kafasını, kavanozun camına çarparak sersemlemiş ve neye uğradığını şaşırmıştı.  İlk birkaç sefer yılmadı, açlığın verdiği etkiden olsa gerek, duyduğu acıya aldırmadan her defasında farklı bir bölgeden yaptığı hamle ile kafasını defalarca ve defalarca kavanozun kalın camına çarptı durdu. Onca denemeden başarısızlıkla çıkan saldırgan ve etçil turna balığı, bir süre sonra saldırmaktan vazgeçti. Anlaşılan, karnı ne kadar aç olursa olsun, artık cam kavanoz engelini aşamayacağına ve küçük balıklara ulaşamayacağına iyice kanaat getirmişti. Aradan geçen onca zamana rağmen, Karl Turna balığının tekrar saldırıya geçtiğini bir daha hiç göremedi. Engeli geçemeyeceğine inanan Turna balığı, akvaryumun dibine çökmüş hareketsizce duruyordu.

Karl Möbius, bir sonraki aşama için tüm şartların oluştuğunu düşünerek cam kavanozu akvaryumdan çıkardı. Küçük balıkların tamamı, kendilerini bekleyen tehlikeden habersiz, akvaryumun içinde bir o yana bir bu yana hızla yüzmeye başladı. O sırada Turna balığının nasıl bir tepki vereceğini izleyen Zooteknist Karl Möbius, gözlerine inanamadı. O hırçın ve saldırgan turna balığı, yeme ulaşmasını olanaksız kılan tüm engeller kalkmış olmasına rağmen, yerinden hiç kıpırdamıyordu. Burnunun ucundaki fırsatı göremiyor, kafasında oluşan hayali sınırlar nedeniyle tek bir yüzgeç kıpırdatmadan öylesine akvaryumun dibinde yatıyordu. Fırsatı olmasına rağmen çaba sarf etmenin gereksiz olduğuna inanan ve karnını doyurmak için tek bir hamle yapmayan Turna balığı bir süre sonra açlıktan öldü.

Karl Möbius araştırma notlarının sonuçlarını aktardığı deftere şu tarihi notu düştü;  

“Turna balığı yaşadığı deneyimlere bağlı olarak beyninde oluşturduğu hayali engeller nedeniyle değişen şartlara uyum sağlayamamıştır.”

Karl Möbius’un bu araştırmasını daha sonraları birçok bilim insanı tekrar tekrar test etmiştir. Sonuç değişmemiş ve her birinde Turna balığı aynı hayali engeller nedeniyle karnını doyurmak için fırsatı olmasına rağmen kafasını yine cama çarpacağı hissiyatı ile hareket etmeden ölmeyi seçmiştir.
Turna balığı sendromu olarak adlandırılan bu deney, kendi kendimize, geçmiş deneyimlerimize bağlı olarak oluşturduğumuz hayali engellerle, nasıl hareket edemez hale geldiğimizin harika bir tasviridir. Başımıza gelen birçok olayda, geçmiş başarısızlıklara bağlı olarak koyduğumuz bir takım var olmayan engeller yüzünden, burnumuzun ucundaki çözümleri göremez hale geliriz.

İnsan beyni hafızayı tarayıp geçmişteki olaylar, durumlar, sorunlar ve çözümlere tekrar bakarak harika bir çalışma mekanizması sergiler. Sonra bu bilgiyi işler ve hızlı bir biçimde daha önce işe yarayan (veya yaramayan) sebeplerden hareketle bir çözüm sunar. Bu sistem deneyimlerimiz yoluyla bilgeleşmemizi ve bazı hataları iki kez yapmaktan kaçınmamızı sağlar.

Ancak bu tip  - geçmişe bak sorunu çöz – süreci, tehlikeli de olabilir. Ne yaparsak yapalım hiç bir şeyin değişmeyeceğine olan inancımız bizi farklı şeyler yapmaktan, değişen şartları fark etmekten ve dolayısı ile değişen şartlara uyum sağlamaktan alıkoyar. Yaratıcılığın ve mükemmel çözümler üretmenin esası; yeni fikirler, çözümler ve kavramlar keşfetmek için yeni deneyimler oluşturmakta yatar.

Siz de Turna balığı gibi misiniz? O kadar yoğunsunuz ki egzersiz yapmak, çocuklarınızla ilgilenmek, ailenizle ve arkadaşlarınızla birlikte olmak için yeterli zamanınız mı yok?, o kadar yoğunsunuz ki yeni yerler ve yeni şeyler keşfetmeye vaktiniz mi yok?  ya da “Benim hiç isim hafızam yok.”, “Yok bana gelmez abi ben yapamam. Zaten istemsem de olmaz ki.”’ ye benzer cümleler mi kuruyorsunuz?
Siz de beyninizde oluşturduğunuz hayali engeller nedeniyle bir çok şeyi yapmaktan kendinizi alıkoyuyor ve bahaneler mi uyduruyorsunuz? Lideri olduğunuz örgütlerde de acaba benzer yöneticiler ve personellerle mi çalışmayı tercih ediyorsunuz? Hatta onların da kendi beyinlerinde hayali engeller oluşturmasına yardımcı olacak yönetim biçimleri ve alışkanlıklar mı sergiliyorsunuz?

Ne dersiniz?

Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür, ama, hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez."

TOLSTOY

Not : Yapılmış eski bir deneyin yotube kanalımdaki orijinal videosunu izlemek için ekli linke tıklayın.

Yorumlar