SEÇEMEDİKLERİMİZ


Geleceği satın alabilecek tek şey bugündür. (Alfred Housman)

Zamanın birinde uzak diyarlarda bir ahşap ustası yaşarmış. Günlerden bir gün ustanın çok sevdiği bir dostu, birçok çırak yetiştirip ustalaştırmış bu ustaya zanaatını öğretmesi için kendi oğlunu emanet etmiş. Babasının zoruyla ustanın yanında işe başlayan genç, zamanla her şeyden sürekli şikâyet eder olmuş. Ustasının gösterdiği her işe burun kıvırır, her yaptığı işten sıkılırmış. Kasabaya tahta almaya gider, döndüğünde tahtanın üstündeki kıymıkların eline battığından, bir işi teslim etmeye gittiğinde, müşterinin ona iyi davranmadığı, yolun uzunluğu veya sıcaktan bunaldığı gibi konulardan şikâyet eder dururmuş. Usta muhtelif defalar iyi niyetle uyarsa da çırağın bir kulağından girip diğerinden çıkıyormuş ve şikâyet etmeden duramıyormuş. Öylesine şikâyet eder olmuş ki artık hiçbir şeyden keyif alamıyormuş.    

Deneyimli usta bir gün, çırağını köye tuz almaya göndermiş. Çırak ustasının söylediği gibi tuzu alıp dönmüş. Usta bir bardak su getirmesini rica etmiş. Çırak bir bardak suyu getirdiğinde usta, ''şimdi o tuzdan bir iki kaşık suyun içine at'' demiş. Çırak ustasının söylediğini yapıp tuzu suya bir güzel karıştırdıktan sonra usta “iç şimdi o suyu” demiş. Çırak suyu içmiş, içmiş içmesine ama içer içmez şap gibi tuzlu suyu tükürmesi bir olmuş. Öfkeden kudurmuş bir halde ustası ile göz göze geldiği anda usta hafif bir gülümseme ile “Tadı nasıldı bakalım?” diye sormuş. Çırak kızgın kızgın, “çok tuzlu, zehir gibi” demiş. Usta bu sefer çırağa “Tuzu yanına al, gidiyoruz” demiş. Çırak arkada ustası önde, yola koyulmuşlar. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına gelmişler. Usta çırağa “Bütün tuzu göle dök ve bir güzel karıştır” demiş. Çırak söyleneni yapmış. Usta “Şimdi gölün suyundan iç bakalım” demiş. Çırak içmiş. “Suyun tadı nasıl?” diye sormuş usta. Çırak “güzeldi” demiş. “Peki, tuzun tadı gelmedi mi?” diye sormuş usta. “Hayır” demiş çırak ”tuzu neredeyse hiç hissetmedim.”  

Hayat adını verdiğimiz bu serüvende aynı bu hikâyede olduğu gibi bir avuç tuz kıvamında sıkıntılı anlar ve olumsuzluklar yaşamak her birimiz için kaçınılmazdır. İstesek de istemesek de bu olumsuzlukları kendimizden uzak tutamayız. Çünkü bu olayların neredeyse tamamı çevremizdeki birçok etken nedeniyle bizim kontrolümüzün dışında gerçekleşir. Ne kadar çok istesek de bazılarına ne müdahale edebiliriz, ne de engel olabiliriz. Bütün bunları bilmemize rağmen çoğu zaman farkında olamayız ve kontrolümüz altına olmayan olayları nasıl kontrol edeceğimizi düşünerek kendimizi yer bitiririz. Bir bardak suda olduğu gibi öylesine tuzludur ki yaşadıklarımız, kendimizi kötü hissetmekten, duygularımıza kilitlenmekten, üzülmekten ve şikâyet etmekten başka bir şey gelmez elimizden. 

Çoğu zaman kendi zihnimizin esiri haline geliriz. Sürekli her şeyi analiz etmek isteriz ve aslında tam da orada durabilsek hiçbir sorun çıkmaz. Fakat biz analizi de analiz etmeye kalkışırız ve devamında analizin de analizi çıkarmaya uğraşırız. Çok kısa bir süre içinde, oldukça basit bir sorun, kocaman kara bir bulut halini almış olur. Daha sonra olabilecek her türlü korkunç akıbet gelir aklımıza ve bir de bakmışsınız ki korku ve şüphe ağına takılmışsınız. Korkuya kapıldığınız zaman, aslında sorununuzun büyümesi için onu besliyorsunuz demektir. Asıl yapılması gereken, enerjinizi ve odağınızı ondan çekerek onu açlığa terk etmektir.

Şimdi sorarım sizlere, acaba kaçınız bu satırları okurken “hayır hiç böyle olmuyor. Tam aksine ben bunları hiç yaşamıyorum.” diyebildi? Eğer diyemediyseniz harekete geçme zamanı gelmiş demektir. Aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyemeyiz. Bir şeyleri değiştirmek ve kendi adımıza olumlu bir sonuç yaratmak adına neyi ya da neleri farklı yapmayı seçerdik? Sorusuna cevap bulmaya ihtiyacımız var demektir. Küçük bir bardak su olup tuzun her zerresini yudumlamak mı yoksa bir göl gibi olup bir avuç tuzdan etkilenmeden içinizde eritmek mi isterdiniz? Seçim size ait, deneyimleriniz karşısında hayattan keyif almanızı sağlayacak bir göl mü olacaksınız yoksa bir bardak mı?

Rumi’nin dediği gibi;

Hayat bir nefestir, aldığın kadar,
Hayat bir kafestir, kaldığın kadar,
Hayat bir hevestir, daldığın kadar.  

Yorumlar