BİR KALBE DOKUNMAK


İnsana bulutların içinde uyuduğu hissiyatı veren puslu bir sabaha uyanmıştı. Aslında yeni bir durum değildi, nicedir günün ilk ışıklarının yol arkadaşlığını yapar olmuştu. Toprağa, köye ve köylüye daha yakın olabilmek amacıyla İstanbul’dan bir kısmını Aydın İncirliova’ya taşıdığı ofisi nedeniyle İstanbul’a sık seyahat eder olmuştu. İstanbul’un keşmekeşinden kurtulup buraya taşındığı için son derece memnundu ve seyahat etmeyi sevmese de, sonuçları yapmaya devam etmesi gerektiğine işaret ediyordu.

Uzun süredir devam eden seminerler dizisine bir yenisini eklemenin heyecanıydı kalbinin daha hızlı atmasına sebep olan. Zorlu mücadelelerinin arasından özenle seçtiği en güzel, en önemli, en ilham verici deneyimlerini paylaşmaktan keyfi alıyordu. Uçağına yetişme telaşı sonrası İstanbul’un karmaşık trafiğini özlemiş olmalı ki yüzünde mütebessim bir ifade ile yolu seyrederek ulaşmıştı kocaman yüreklerle dolu seminer salonuna.


Meraklı gözlerle salona göz gezdirdikten sonra hareketleri ile neşe saçarak daldığı salonda yerini almış ve konuşma için isminin anons edilmesini aynı sevimli, başarılı genç kadın ifadesi ile beklemişti. Daha önce de bir çok üniversite de farklı gruplar önünde paylaşmıştı deneyimlerini ancak bu sefer bir başka hissediyordu. Kuvvetli bir akıntıyla büyük bir nehirden aşağı sürüklenen küçük bir sandal misali kendini bırakıvermişti, zamanın acıtmayan acımasız kollarına.


Yüzlerce göz üzerindeyken deneyimlerini aktarmak gerçekten zordu. Bunu her seferinde yaşıyor olmasına rağmen her gelen teklife evet diyerek kendini bu sürece tekrar sokmasına şaşıyordu. Ülkenin ve hatta dünyanın hızla değişen ekonomik ve sosyokültürel durumu nedeniyle iyiden iyiye ümidini yitirmiş ve gelecekle ilgili kaderini KPSS adı verilen ve neye yaradığı belli olmayan bir sınavın sonuçlarına bağlamış genç kalplere bir tohum atıp girişimcilik ağacının yeşermesini sağlamak içindi bütün olanlar. Bunca zorluğa rağmen her seferinde “tabii ki gelirim memnuniyetle” diye kabul ettiği kaçıncı konuşmaydı kim bilir?


Her zamanki akıcı ve bir o kadar ilgi çekici konuşma sonrası semineri düzenleyen yetkililer, genç yüreklerde küllenmeye yüz tutmuş girişimcilik ateşinin kıvılcımları sayılabilecek alkışlar arasında, teşekkür mahiyetinde bir armağan sundular. Saksıya dikilmiş ve pırıltılı bir ambalaj kağıdıyla süslenmiş minik bir ağaç fidanıydı avuçlarını sıcaklığıyla sardığı. Teşekkür ederek sahneden indiğinde alkışlar devam ediyordu. Hemen her seminerde olduğu gibi, kafalarında cevaplanmayı bekleyen soru işaretleri ile dolu gençler sarmıştı etrafını sahneden iner inmez. Hepsine sabırla tek tek cevap vermeye çalıştı. Daha yeni yeşermeye yüz tutmuş minik bir fidanı incitirim edasıyla her sorunun cevabını vermek için hazırladığı cümlelerini özenle seçiyordu. Aniden bir çift göz dokundu gözlerine, gülümsedi ve dikkatle konuşmaya girmesini bekledi.


Sonradan üniversite öğrencisi olduğunu öğrendiği gencecik bir kalp,  kendini tanıtarak başladığı ve hiç nefes almadan sürdürdüğü konuşmasını teşekkür ederek bitirdi. Duyduklarına inanamamıştı. Ne hissedeceğini, duyduklarının arkasından nasıl bir şey söylemesi gerektiğini bilmez halde baktı yeniden umut dolan o bir çift derin siyah göze. Birkaç klasik giriş cümlesinden sonra “Bu sabah buraya gelmeden önce intihar etmeye kesin kararlıydım” demişti o körpecik fidan. “Her şeyden vazgeçmiştim, umudumu yitirmiştim ama şimdi… Sizin yaşadıklarınızı duyunca benimkiler deve de kulak kalırmış. Eğer siz başardıysanız ben de başarabilirim. Beni hayata döndürdüğünüz için tekrar teşekkür ederim.” diyerek sözlerini hafif bir gülümseme ile sonlandırmıştı.

Bir süre hareketsiz kaldı, gözlerinin ta içine, yüreğine bakmaya çalıştığı bu sıcacık ürkek ama umutlanmış kalbe bir şeyler söylemek yerine avuçlarında sımsıkı tuttuğu minik ağaç fidanını uzatıp “Lütfen bu hediyemi kabul et, kabul et ki umutların bu fidanla beraber yeşersin. Ayrıca dönem biter bitmez Aydın’a bekliyorum ve eğer kabul edersen bu yaz seni bizimle birlikte çalışman için davet ediyorum. Numaram kartımda yazılı, istediğin zaman çekinmeden ara ve umudunu hiçbir zaman kaybetme.” diyerek ayrıldı gözleri.

Gözleri ayrılmasına ayrılmıştı ama yüreği kalmıştı. O gece, ondan sonraki gün ve daha sonraki günler “acaba ne durumdadır?” sorusu kemirdi durdu beynini. Derken bir mesaj uyarısı ile telefonuna davrandı kaç dakika önce cep telefonuna gelen mesajla gözyaşlarına hâkim olamadı. “Her gün ona bakıyor ve her gün onunla konuşuyorum. Bana vazgeçmemem gerektiğini ve azimle devam etmem gerektiğini hatırlatıyor. Teşekkür ederim. İyi ki varsınız.”

Sevgili dostlarım bu hikâye hepimiz için anlamlı mesajlar içermiyor mu? Sizler de varlığınızla çevrenizi aydınlatın. Sizler de iyi ki varsınız. Belki sizin için sıradan bir gün, belki sizin için her gün yaptığınız sıradan konuşmalardan bir tanesi olabilir ama unutmamak gerekir ki sadece bir cümle bile o anda ihtiyacı olan bir başkası için yıllar sürecek bir mücadelenin ilk kıvılcımını ateşleyebilir.

Bütün iyi niyetiniz ve içtenliğinizle çevrenizdeki canlı cansız her varlık için ne yapıyorsanız onu yapmaya devam edin. Sizin için minik bir dokunuş olsa da başkalarının hayatında inanılmaz bir değişim yaratacağını unutmadan mücadeleye devam.  

İyi ki varsınız! Kim bilir kaç kişinin hayatı sizin ufak bir dokunuşunuzla birdenbire değişti.

Not: İçeriğe konu deneyim 2015 yılında yaşanmış bir hikayeden birebir alıntılandırılmıştır.  

Yorumlar